Hastane Başvurusu, türkçemizde kendi tanımımızla kullanıyoruz ancak bu “yılda kişi başı doktora başvuru sayısı” şeklinde OECD sağlık veri tabanında geçtiği için birçok ülkelerin verilerini kıyaslama imkanı da buluyoruz.
Tabii burada bu kavramın her ülke tarafından farklı ele alındığını bilmek lazım, bunun için de istatistikler çoğu zaman doğru bir analiz yapmamıza imkan vermiyor. Biz Türkiye’ de doktora başvuru sayısı nedir? diye baktığımızda aslında protokol defterlerimizdeki protokol numara sayısıdır ya da başka bir açıdan bakarsam bireylerin sağlık sistemi ile temas frekansıdır.
Örneğin; 2002 yılında yapılan bir araştırmada yılda kişi başı doktora başvuru sayısı 3.2 iken, 2011-2013 arasında 8.2 civarında sabit kaldığı ve bugün de 8.5 civarında olduğu tahmin ediliyor. Ama dikkat çekmek istiyorum; Türkiye’deki bu rakamlar az önce tanımladığım çerçevede ele alınmalıdır bunlar bir poliklinik numaraları toplamından ibarettir, gerçek anlamda hasta ile doktorun sağlık talebi için temas ettiği bir sayının toplamı değildir bu tanım.
OECD’nin rakamlarına bakınca daha iyi anlaşılacak bu söylediğim. OECD rakamlarına göre OECD ülkelerinde ortalama kişi başı başvuru 6.7 civarında. Ama aynı tablolarda örneğin Kore ve Japonya 13’ün üzerinde iken Brezilya ve Afrika 2’nin altında. Şimdi Brezilya hatta Meksika ile Kore arasında ne kültürel ne sosyoekonomik ne bölgesel ne de toplum sağlığı ile ilgili farklılıklar bu iki rakam arasındaki farklılığı açıklamaya yetmiyor. Dolayısıyla demek ki bu kavramlar ülkeler arasında yanlış ya da farklı anlaşılıyor; aynı istatistik torbada bunları analiz etmeye çalışıyoruz. Örneğin; Amerika’da Medicare’n -biliyorsunuz Amerika’nın büyük kamu sigorta sistemidir- yeni hasta vizitiyle, doktor muayenesi ile rutin hasta muayenesini ayırıp ikisini ayrı istatistik tutmaktadır. Ya da orta düzey uygulayıcı dediği bir grup vardır ki hekim dışı klinisyen denir bunlara. Aslında önce hekimin gördüğü bütün muayeneleri bunlar devam ettirirler birçok branşta. Bunlar; klinik görevlisidir,klinik eczacıdır, klinik psikologtur, doktor yardımcısıdır, hospitalisttir, pratisyen hemşiredir, çok çeşitli adlarla bu meslek vardır. Bunların muayeneleri hekime başvuru sayılmaz. Halbuki ülkemizde emekli sandığına tabii olup yaşlı, emekli bir hasta heyet raporuna tabi olan ilacı tekrar yazdırmak için hekime başvurur, poliklinik numarası alır, bu bir hekime başvuru sayısı olarak bizim istatiğimize gelir. Bazı ülkeler daha da abartır; telefonla hekime başvuruyu da başvuru istatistiklerine koyarlar. Halbuki muayene bile artık hastanede muayene, ayakta muayene olmaktan uzaklaştı; evde muayene var. Bilişim teknolojilerini kullanmakla, mobil teknolojilerle uzaktan hasta muayenesi var. Bu kavramlar henüz bu istatistiklerde yer bulmuş değil; bu açıdan hekime başvuru sayısının iyi analiz edilmesi için önce çok iyi bir tanım yapılması lazım. Evrensel tüm ülkelerin bu Hastane Başvurusu kavramından ne anladığı, hangi parametrelerin bunun içine konduğunun iyi anlaşılması lazım. Bu yetmez; hekimin görev tanımıyla bu çok yakından ilişkilidir. Biraz önce örneğini verdiğim “orta düzey uygulayıcı” dedikleri çok farklı hekim dışı klinisyenlerin yaptığı muayenelerin karşılığı ülkemizde hekimler tarafından yapılmaktadır. Yani hekimin görev tanımı içindedir. Bu ayrışmaların da çok net olmadan hekime başvuru sayıları hakkında sağlıklı bir çıkarım yapmak zordur. Bir de son olarak şunu vurgulamak isterim; hekime başvuru sayısının az olması mı çok olması mı kötüdür? Aslında eğer koruyucu hekimlikten söz ediyorsak hasta olmadan hekime başvurmayı işte “Kanserde erken tanı şöyle yararlıdır.” gibi propoganda yapıyorsak o zaman hekime başvuru sayısının çok olması daha avantajlıdır. Hekime başvuru sayısı ile sağlık harcamaları arasında yapılan istatistiklerde ciddi bir korelasyon yoktur. Bu belki gerçek anlamda hekime başvuru sayısının hasta olmakla paralel olmadığı anlamına gelir. Ya da biraz önce anlatmaya çalıştığım hekime başvuru kavramı üzerinde uzlaşılmadığı anlamına da gelebilir.